Daha önce hakkında düşüncelerimi paylaşmış olduğum kitapların Podcast yayını videoları: Bir Gençlik Masalı, Fangirl, Lola ve Komşu Çocuk, Ölümsüz Ece, Matilda, Marslı, Dönüşüm...

Büyük Kulaklı Çinli

Kız şaşkın bir yüzle Pippi'ye döndü: "Bu yolda o kadar kocaman kulaklarıyla birinin yürüdüğünü söylemeyeceksin herhalde?"
"Yok canım, şimdiye kadar kulaklarıyla yürüyen birini hiç görmedim. Benim tanıdığım herkes ayaklarıyla yürür."
"Üff, amma da aptalsın! Demek istediğim, o kadar koca kulaklı birini gördün mü hiç?"
"Hayır canım," dedi Pippi. "o kadar koca kulaklı insan olur mu? Doğrusu bu çok tuhaf olurdu. Nasıl görünürdü bir düşünsene! Hiç kimsenin o kadar kocaman kulakları olamaz."
Biraz düşündükten sonra, "En azından bu ülkede," diye devam etti. "Ama bak Çin dersek her şey değişir. Bir gün Şanghay'da bir Çinli görmüştüm. Kulakları öylesine büyüktü ki, onları pelerin olarak kullanabiliyordu. Yağmur yağarken kulaklarının altına sığınıp orada sıcak sıcak keyif çatıyordu. Tabii kulakları o kadar keyif alıyor muydu, o başka. Havanın özellikle çok kötü olduğu günlerde arkadaş ve tanıdıklarını kulaklarının altında kamp yapmaya davet ediyordu. Dışarıda kızılca kıyamet koparken, onlar kulakların altında hüzünlü şarkılar söylüyorlardı. Kulaklarından dolayı bu adamı herkes seviyordu. Adamın adı Hay Şang'dı. Hay Şang'ı sabahları işe koşarken bir görmeliydiniz! Sabah uykusunu çok sevdiğinden, işe hep koşarak gidiyor ve ancak son dakikada yetişiyordu. İki sarı yelken gibi açılmış kulaklarıyla koşarken ne kadar sevimli görünüyordu bir bilseniz!"
Kız şaşkınlıkla ağzı bir karış açık, Pippi'yi dinliyordu. Tommy ve Annika da armut yemeyi bırakıp Pippi'ye kulak kesilmişlerdi.
"Adamın sayamayacağı kadar çok çocuğu vardı, en küçüğünün adı Petter'di," dedi Pippi.
"Ama bir Çinli çocuğun adı nasıl Petter olur?" diye itiraz etti Tommy.
"Adamın karısı da aynen böyle demiş, 'Bir Çinli çocuğun adı nasıl Petter olur?' diye itiraz etmiş. Ama Hay Şang çok inatçı bir adamdı, çocuğun adı ya Petter olacak ya da hiçbir adı olmayacak diye tutturmuş. Bir köşeye çekilip kulaklarını üzerine örtmüş ve saatlerce somurtmuş. Zavallı karısı sonunda pes etmiş ve çocuğa Petter adını koymuşlar."
"Hadi ya!" dedi Annika.
"Bu çocuğun Şanghay'da eşi benzeri yoktu," diye devam etti Pippi. "Yemek konusunda inanılmaz yaygaracıydı. Annesini canından bezdiriyordu. Sanırım Çin'de kırlangıç yuvası yendiğini biliyorsunuzdur. Bir gün annesi yemesi için Petter'in önüne kocaman bir tabak kırlangıç yuvası koydu. Bir yuvası alıp 'Hadi minik Petter, bu baba için,' dedi. Ne mümkün! Petter dudaklarını kilitleyip başını iki yana salladı. Bunu gören Hay Şang öyle öfkelendi ki, 'Eğer Petter baba için bir yuva yemezse, bundan sonra ona başka yemek yapılmayacak!' diye kükredi. Hay Şang'ın ağzından çıkan şeye mutlaka uyulurdu. Aynı kırlangıç yuvası tabağı mayıs ayından ekime kadar Petter'in önüne kondu kalktı. Temmuz ayında Petter'in annesi, 'Bari çocuğa birkaç köfte verelim,' diye Hay Şang'a yalvardı. Ama Hay Şang 'Olmazzz,' dedi."
"Saçmalık!" dedi yoldaki küçük kız.
"Evet, Hay Şang da tam senin dediğin gibi, 'Saçmalık!' dedi. Eğer Petter bu inatçılığını sürdürmeye devam ederse, ona kırlangıç yuvasından başka bir şey verilmeyecekti. Ama Petter mayıstan ekime kadar ağzını kilitli tuttu."
"Tamam da," dedi Tommy şaşkınlıkla, "hiçbir şey yemeden o kadar zaman nasıl yaşayabildi?"
"Yaşayamadı ki," dedi Pippi. "Öldü. İnatçılığı yüzünden öldü, 19'unda da toprağa verildi. 20 Ekim'de, ;Hay Şang'ların mutfak penceresinden içeri bir kırlangıç girdi ve masadaki tabağın içinde duran yuvaya bir yumurta bıraktı. Hiç değilse yuva sonunda bir işe yaramıştı. Neyse ki yumurtanın başına bir şey gelmedi," diyerek neşeyle sözlerine son verdi Pippi. 

***

Kitabın 51., 52., 53. ve 54. sayfaları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder